Vurmayın, tamam. Her gün düzenli olarak blog yazıyordum. Bir süredir uzak kaldım blogumdan, sizlerden… Yaklaşık 6 aylık bir süre günlük olarak blog yazmaya gayret ettim, bunu önceki yazılarımda birkaç defa dile getirdim. Benim için bir proje niteliği taşıyan bu süreç sona erdi. Bu süreçte çok şey öğrendim, büyük kazanımlar elde ettim. Artık aynı sıklıkta yazmayacağım, belki daha az fakat daha güçlü içerikler üretmeye çalışacağım. Ayrıca, TRT Yeni Medya Blogu’nu açtık, burada yoksam, oraya bakın.
Bu yazımın konusu, benim hikayemden bir parça içeriyor. Çevre Mühendisliği’ni bıraktığım üniversiteme yani Selçuk Üniversitesi’ne eğitici sıfatıyla gittim. Değerli hocalarımın karşısında “eğitmen” değil de, deneyimlerini paylaşan birisi olarak görüyorum kendimi. Konu sosyal medya olunca, dinleyici arkadaşların da -çoğu- İletişim Fakültesi öğrencileriydi. Birçok aksaklıkla boğuşmak zorunda kaldım fakat pırıl pırıl gençlerle iletişim kurabilmek, her şeye değerdi.
Çok şey anlattım fakat daha çok şey öğrendim. Her bir soru beni yönlendirdi, her bakış bana enerji verdi. Yaptığım sunumdan birkaç parçayı buraya alıp sizlerle paylaşmak istedim.
Radyo, Televizyon ve Sinema, Gazetecilik, Reklamcılık ve Halkla İlişkiler bölümlerinde okuyan genç arkadaşlara, geleneksel medyanın yanısıra yeni medyada da iş fırsatları olabileceğinden bahsettim. Yeni medya, diplomaya bakmaksızın sizi bir anda kuyudan zirveye çıkarabiliyor. Sunumda verdiğim örneklerden birisi, Koray Avcı idi. Sokak şarkıcısı konumundan 7 ayda 100 milyondan fazla izlenen kliplerin sahibine dönüşmesi, yeni medya aracılığıyla oldu. Ve şu andaki mesleklere odaklanmak yerine, kendilerine yeni alanlar oluşturabileceklerini söyledim ve kendimden bir örnek verdim; “10 yıl kadar önce sosyal medya ile ilgili bir meslekten bahsetmiyorduk fakat şu anda ben, TRT’de bu alanda iş yapıyorum.”
Evet, yeni medya yalnızca bir araç, amaç olarak görmemeli. Yeni medya ile geleneksel medyayı ya da fiziki bir işi entegre edenlerin, daha kalıcı ve sürdürülebilir başarılar elde ettiğini gözlemliyoruz. Blog yazarlarının kitap yazarak kendilerini kalıcı hale getirmesinden, Vine fenomenlerinin dizi ve reklamalarda oynamasına kadar birçok örnek, bu tezimi destekliyor.
Yeni medya, iki taraflı iletişim için birçok imkan sağlıyor. Bu imkanlar değerlendirildiğinde, sadakat/bağlılık oluşabiliyor. Tabii dezavantajı ise, doğru yönetilemediğinde krizlerin boyutu da büyük oluyor. Öyle ki, Yunus Emre’nin “Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı…” sözünü her an yaşama ihtimaliyle karşı karşıyayız.
Gerçek bir iletişim deneyimlemek için kitap/blog okumak ya da bir sürü diploma almak yeterli değil, yaşayarak deneyimlemeniz gerekiyor. Eğer öğrenci ya da deneyimsiz bir mezun iseniz, birçok şirket/ajans, sizi direkt müşteriyle muhatap etmez ya da süreçleri sizin yönetmenize izin vermez. Bu deneyimi yaşamak için büyük marketlerde bulunan “promoter”liği (marka tanıtım elemanı), müthiş bir fırsat olarak görüyorum. Birebir iletişim ve anlık kriz yönetimini yaşamak için kısa süre de olsa böyle bir deneyim yaşamalısınız.
Yaptığım sunum;
http://www.slideshare.net/hkprst/yeni-medyada-frsatlar
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et