Bir süredir düzenli olarak blog yazıyorum, burası dışında iki tane daha blog adresim var. Zaman zaman diğer bloglarıma içerik reklam teklifi gelir, ben de bu teklifleri ya kibarca ya da dolaylı olarak reddederim. Reddetme gerekçem ise, içerik pazarlamasının biraz fazlaca yanlış anlaşılması diyebilirim, değersiz olarak gördüğüm içerikleri okuyucularıma sunamam. İçerik pazarlaması nasıl olmalı ya da olmamalı sorularına cevap arayacağım, başımdan geçen bir olayı anlatacağım, ilginizi çekiyorsa okumaya devam edebilirsiniz.
İçerik pazarlamasından önce pazarlamaya değinmek istiyorum. Pazarlama süreci, değer katma ya da değer vaadiyle yürütülmesi gereken bir süreçtir. Ürün/hizmet özelliklerinizi sıralamak, reklamdan öteye geçemez. Pazarlama, ikna edici olmalıdır, hedef kitleyle bağ kurmalıdır.
İçerik pazarlamasına gelince, maalesef bazı büyük markalarımız bu işi çok yanlış anlamış, yapmış olmak için yaptığı çalışmalara küçük bütçeler ayırmış, büyük sonuçlar elde etmeye çalışıyorlar. Nereden mi biliyorum, daha dün gelen içerik yayılama teklifinden.. Kabul etme gibi bir niyetim olmadığından cevap vermemiştim, Simto Alev’in verdiği ve aldığı cevaplar hoşuma gitti, sektörü biraz daha irdelemek adına mail gönderen arkadaşa olta maili gönderdim. Sağ olsun o da boş çevirmedi, hizmet verdiği markalardan içerik yayınlattığı markalara ve hatta bütçe detaylarına kadar bilgi verdi, bana sitem etmek isterken… 🙂
Gülüyorum, ağlanacak halimize.. Ağlanacak halimiz derken, sektörden bahsediyorum. Tık avcılığıyla elde edilen milyonluk hitlere karşılık verilen 200-300 TL gibi rakamlar, mecraların değersizliğini gösteriyor. Yayınlanan içeriklerin de genelde basın bülteninden farkı yok. Ne değer katıyor, ne değer vaat ediyor. İçeriklerin yayınlandığı mecralar, Türkiye’nin önde gelen gazeteleri, içerik sağlayanlar da önde gelen e-ticaret siteleri..
Yabancı örnekleri incelediğimizde, oluşturulan içerikler iletişim kurmak istenen hedef kitlelere özel hazırlanıyor, mecra seçimi de titizlikle gerçekleştiriliyor. Sonucu da elbette bizdeki içerik pazarlamalarından çok daha verimli oluyor.
E-ticaret siteleri başta olmak üzere, belki de her markanın temel ihtiyacı bir blog. Markalar, kendini ifade etmeyi bilmeden, dinamiklerini bilmedikleri bloglarda ücret karşılığında içerik yayınlatmak yerine, kendini tanıyıp, bunu blogunda ifade ederek yola çıkmalılar. Ürün ve hizmetlerini de hedef kitlelerine özel bir dil ile bloglarında duyurabilirler.
Blogger çalışması ise, özel olarak titiz bir şekilde yürütülmelidir. Bu konuda birden fazla seçenek mevcuttur. Bunlardan birkaçını söylemek istiyorum.
Hedef kitlenizin takip ettiği blogları belirledikten sonra;
- Her bloggere özel, markanızla bütünleşen bir hediye ile birlikte marka/ürün/hizmetlerinizin hikayesini gönderebilirsiniz. Kulağa hoş gelse de dikkatli yürütülmesi gereken bir süreçtir, fırsat iken krize dönüşebilir.
- Bloggerler ile özel bir toplantı yapıp, dinamiklerinizi anlatıp, hikayenizi kendi üsluplarıyla paylaşmalarını isteyebilirsiniz. İçerikler yayınlanmadan önce onay vermeniz gerektiğini belirtin ki sonra başınız ağrımasın.
- Ürün ya da hizmetinizi denemelerini sağlayıp, deneyimlerini bloglarında paylaşmalarını isteyebilirsiniz. İlk deneme hissi, bloggerleri memnun etse de her zaman tatmin etmeyebilir. Bu yüzden, baştan net bir anlaşma yapmanızda fayda görüyorum.
- Her blog için özgün içerik üretip, yayınlanmasını sağlayabilirsiniz. En az tercih edilmesi gerektiğini düşündüğüm bir seçenek olması nedeniyle, bu seçeneği en sona koydum.
Alternatif çalışmalar yürütülebilir, bu çalışmaların temelinde, hedef kitleye değer katma amacı olmalıdır. Artık, “içerik kraldır” diyen herkes içerik üretmeye başladı. Değer katmayan içerikler, bir süre sonra yarardan çok zarar vermeye başlayacaktır.
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et