Geçtiğimiz günlerde bir iş ilanı ve bu ilana gelen tepkileri gözlemledim. Güzel ülkemde problemli iş ilanları görmeye alışık olduğumuzdan herhangi bir tepki vermemiştim. Konu öyle uçlara uzanmış ki, “ekşi sözlük”e kadar taşınmış. Tartışıldığı mecrayı anlatmaya gerek yok, vur deyince öldürülen bir yer, yine öyle olmuş. İlan satır satır eleştirilmiş, firmaya olmadık laflar edilmiş, burada başlayan süreç sosyal medyada devam etmiş.
Buraya kadar alışık olduğumuz bir tablo görüyorum. Birisi de çıkıp demiş ki, “bu ilanın bir kısmını ben karşılamıyorum”. İşte bu kısım alışık olmadığımız bir tepki hali, alıntı ile cevap vermek istedim “seni bırak, ben bile karşılamıyorum” diye ama yaptığım ironi de kibir olarak algılanabilir diyerek sustum.
Türkiye’deki iş ilanları ve iş tanımları hakkında birkaç kelam edeceğim, görüşlerimi öğrenmek isterseniz okumaya devam edebilirsiniz.
Ülkemizde, iş ilanından önce iş tanımındaki sorunu çözmemiz gerekiyor. Hangi işi yapan, hangi sıfata sahip olmalı, hangi sıfata sahip kişiler hangi işleri yapmalı? Bu sorunun cevabını bir kişinin vermesini beklemiyorum, özellikle sosyal medya gibi yeni iş kollarında bu soruya cevap verebilmek için fikirlerimizi çarpıştırmamız gerekiyor. Bir tartışma olmadan herkesin ortak bir tanımda buluşmasını sağlamak, hayalden bile uzak bir durum.
İlana konu olan meslek, Sosyal Medya Uzmanlığı. Henüz tam olarak içi dolmamış, olgunlaşmamış bir meslek için ilan çıkıyorsanız, iki kez düşünmeniz gerekir.
İlanı veren firma hakkında iki çift laf söyleyip geçmedim, direkt firmayı arayıp sordum, detayları öğrendim. Öyle sandığımız türden bir “İsveç Çakısı” aramadıklarını, maaş konusu ise ortalarda dolaşan 1500 TL ile alakası olmadığını, işin gerektirdiği kadar maaşı karşılıklı beklentileri sunarken söylediklerini ifade ettiler. Ki, ilanı “bağcıyı dövmek” için değil de “üzüm yemek” için okuyanlar da fark edecektir, aranan özellikler ile iş tanımı çelişiyor. Aranan özellikler birkaç ilandan alıntılanmış, bu sebeple ortaya çelişkili ve anlamsız bir sonuç çıkmış, firma yetkilisi arkadaş da durumu teyit etti. Firma ise merdiven altı bir yer değil, uluslararası bir markanın Türkiye distribütörü. Bu durumu öğrendikten sonra teşekkür edip, telefonu kapattım.
İş ilanında “e-ticaret alanında deneyimli” ifadesi geçiyordu sanırım. Eğer bir e-ticaret sitesinin sosyal medya hesapları yönetilecekse, böyle bir beklenti normal. E-ticaret alanında uzman olmasa bile, kullanacağı dili, hazırlanacak görseli, yapılacak kampanyayı bu temelde kurgulayabilecek derecede bilgi/deneyim sahibi olmak gerekir. İşin mutfak kısmını bilmeden ön yüzü yönetmek, tepeden inme yöneticiler gibi verimsiz ve anlamsız sonuçlar elde edersiniz.
Yine ilanda, farklı alanlarda “uzmanlık” seviyesinde bilgi beklentisi görülüyor. İlanı doğru okuduğumuzda, “uzmanlık” olmasa bile, yöneteceği bir ekip olduğunda süreçlere hakim olmasını istiyorlar. Bu maddeyi de “üzüm yemek” tarafından bakınca, kullanılan dilde hata dahi olsa durumu anlayabiliyoruz. Sektörümüzün temel sorunlarından birisi de sunduğumuz raporları anlamlandıramayan yöneticiler değil mi? Buna önlem olarak, birden fazla alanda deneyim sahibi birisini aramak, bana mantıklı geliyor.
Bazen, hiçbir şekilde uzman olmayı düşünmediğimiz sektörlerde küçük çaplı deneyimler elde etmemiz, uzun vadede güzel sonuçlar doğurabilir. “Her konuda biraz bilgi, bir konuda çok bilgi” ifadesini hayat felsefemizde görünür bir yerde konumlandırmak iyi olabilir. Bir oyuncu olduğunuzu farz edin, hobi olarak öğreneceğiniz yabancı dil, ata binme, dövüş sporları, vb. şeyler, size bambaşka oyunculuk teklifleri gelmesini sağlayabilir. Sonradan öğrenmek de elbette mümkün fakat tercih edilen olmak için önceden bilmek iyidir.
Henüz gerçek bir uzmanlığa sahip olmadan, kurumsallık bakımından oturmamış bir firmayla karşılaşınca mangalda kül bırakmıyoruz. Eğer gerçekten bir alanda uzman isek, zaten böyle bir ilanı eleştirmeye de vaktimiz olmuyor ya da olsa bile eleştirmek yerine yol göstermeyi tercih ediyoruz.
İlana başvuracak arkadaşlar, alanlarında ileri derece uzmanlık sahibi iseler, yalnızca o alanda iş yapan ya da birimleri dahi markalaşmış firmalara başvursunlar. Bakınız RSS arkadaşımız, alanında uzman olduğunu kanıtladı ve Google mi, Facebook mu? sorusuna kendisi cevap verdi ve şu anda Facebook’ta çalışıyor.
Oturduğu yerden laf salatasından başka bir şey üret(e)meyen kişilerin eleştirilerini dikkate almalı mı? Ya da müthiş ve kesin öngörülerinin hiçbirisinin gerçekleşmemiş olmasıyla kabuğuna çekilmiş, yaptığı PR ile danışmanlık(?) yapanların kibirli cümlelerine gülüp geçmeli mi? “Yoksa, bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir.” kaidesince, eleştirileri süzüp, varsa doğru yanlarını alıp, hayatımıza tatbik mi etmeliyiz?
Benim tavsiyem, bundan önceki cümlemde de söylediğim üzere, eleştirilere cevap vermek yerine ayıklayıp, yaptığımız çıkarımları kendimize rehber etmek olacaktır.
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et