Son zamanlarda, “Bizden Dünya Markası Çıkmaz” gibi söylem ya da yazılarla sıkça karşılaşır oldum. Hepsinin ortak söyleminde, bürokrasimiz var, eski kanun ya da yönetmelikler var. Söylemlerinde “geçici” haklılık payı olduğunu söyleyebilirim fakat uzun vadede katılmıyorum. Bu söylemler, gerekçeleri, bu gerekçelerin nasıl ortadan kalkabileceği ve başarılı örneklerden bahsedeceğim.
Söylemler o kadar arttı ki, sinir bozma raddesine geldi. Nedir bu aşağılık kompleksimiz? Yetmez mi bugüne kadar dillendirdiğimiz? Sizin umudunuz yoksa, bırakın umudu olmayanların umudunu kırmayın. Elinizdeki mum söndü diye, hiçbir mum yanmaya devam edemez sanıyorsunuz ya da öyle olmasını istiyorsunuz. Çünkü bu davranışınızın temelinde, gizli bir aşırı bencillik yatıyor. Sizin başaramadığınızı bir başkası başarırsa, ülkeniz adına dahi mutlu olamayacak kadar küçük düşünüyorsunuz.
Sözlerim çok mu ağır geldi? Belki az bile söyledim, hakaret etmedim, etmem de. Durumu bu açıdan birisinin değerlendirmesi gerekiyordu, o da bana denk geldi. Bugün olmayan bir şeyin zamanla olabileceğini fark etmemiz gerekiyor. Ülkemizde olan en ufak bir aksaklığı öyle büyütüyoruz ki, dünyanın hiçbir yerinde yaşanmadığını/yaşanmayacağını iddia ediyoruz, dünyanın dört bir yanını gezdik, uzun yıllar yaşayıp deneyimledik ya, o bakımdan. Olumlu ya da olumsuz örnekler olabilir, ne bizden olmayan olumlu örnekleri çok büyütüp, kendimizi küçümseyelim, ne de bizdeki bir olumsuzluğu abartıp, aşağılık kompleksine kapılalım… Artık kendimize gelelim, dün yaptığımızdan bugün daha iyisini yapabiliyorsak, yarın çok daha iyisini yapabileceğimizi bilelim ve bir gün en iyisini yapabileceğimizin umudunu yüreklerimizden silmeyelim.
Yerli Teknolojiden Önce Hayal Kurmak isimli yazımda, hayal kurma, düşünme, fikir üretme ve beyin fırtınası gibi kavramları bir kültür olması gerektiğini ifade etmiştim. Evet, bu kavramları ve dahi girişimciliği bir kültür haline getirmezsek, yeni geliştirilen hiçbir şeyde girişimcilerin dikkate alınmayacağının garantisini verebilirim. Hani bir atasözümüz vardır ya, “Ağlamayan bebeğe meme vermezler.”, durum tam olarak bu.
Yukarıda ifade ettiğim “geçici haklılık” durumu, sınırlı bir bakış açısına ait. “Dünden bugüne” baktığınızda, söyleminizin böyle olması normal, imkansızlar birikmiş, önümüzde yığılı duruyor. İşte burada girişimciler devreye giriyor. Girişimcilik, imkansızları mümkün kılmak demektir, bu konuda yazdığım “İmkansız Balonunu Patlatın!” yazımı okumanızı tavsiye ederim.
Girişimciler sınırları zorlamalı, ihtiyaçları fark ettirmelidir. Eğer girişimciler olmazsa, ihtiyaçlar fark edilmez, kümesteki kartal misali yaşar gideriz. Biz girişimlerle sınırları zorlayacağız, bir bebeğin ağlaması misali ihtiyaçlarımızı dile getireceğiz, sonrasında düzenlemeler gerçekleşecek. Kanunda ya da yönetmelikte bir sorun var ve işiniz mümkün değil gibi mi gözüküyor, metreyle yazılım satan girişimcinin hikayesini okumamışsınız demektir.
Tüm şartların Silikon Vadisi’ndeki gibi olmasını bekleyecek nesil biz değiliz, biz öncü birlik olarak yolu açarız, belki aramızdan bazıları daha ileri gitmeyi başarabilir, nesil olarak ise amacımıza ulaştığımızda, bizden sonraki nesle girişimci bir ruh, kültür, ortam bırakabiliriz.
Ayrıca girişimcilik, az maliyet ve insan gücüyle, çok şeyin üstesinden gelme sanatıdır. Kelebeğin kozadan çıkması gibi, şartlar ağır ve süreç uzun olabilir. Eğer dışarıdan müdahaleyle kozadan çıkarsanız, ömrünüz bir gün bile olmaz. Girişimlerin ömrü bir gün olur demek istemedim, sadece kozadan çıkış süreci ve sonrasını girişimlere benzettim, yanlış anlaşılma olmasın.
Sistemlerin yerleşmesi tepeden aşağı değil, tabandan yukarı doğru olur. Aşama aşama, zamanla, bedeller ödenerek sistemler gelişir ve oturur. Artık şikayet etmek ya da umutsuz olmak ve bu umutsuzluğu yaymak yerine, mümkün olan tüm sınırları zorlamanın vaktidir. Girişelim, girişenlere destek olalım, kültür oluşumunu destekleyelim.
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et