Eğer kendinizi girişimci olarak tanımlıyorsanız, kabuğunuzu kırabilmiş, sınırları aşabilmiş olmalısınız. Aksi takdirde sizi, yeni iş kurmuş birisi olarak nitelendireceğim, riski yüksek, hazır/sabit müşterisi olmayan vb. kriterlerde bir işe girişmiş dahi olsanız… Niye böyle diyorum? Çünkü girişimcilik, sadece bir iş yapma biçimi değildir, bir düşünce yapısıdır. Girişimci dediğin kişi, prosedürleri atlar, imkansızı hedefler -Bkz. İmkansız Balonunu Patlatın-, hızlı adım atar -Bkz. Girişimlerde Hızlı Karar Vermenin Önemi-, çözüm odaklı hareket eder, standartlara uymaya gayret etmez…
Yazımın devamında, “sınırlı” düşünceyle girişimcilikten ve sınırların nasıl aşılması gerektiğinden bahsedeceğim.
Kabuğunuzu kırmak, sınırsız düşünce yapısına sahip olmak, sizi imkansızları mümkün kılmaya doğru yönlendirir. Matematikte bile bir sorunun birden çok çözümü varken, her sorun için alternatif çözümler üretilebileceğini kabul ederek yola çıkmak gerekir. Buna inanmazsanız, bulduğunuz çözümde takılıp kalırsınız. Alternatif çözümler, maliyetleri düşürmeye ya da daha hızlı sonuç elde etmeye yarayabilir.
Böyle alternatif çözümleri kullanmak için illa girişimci olmanız gerekmez, bu düşünce yapısında olmanız halinde hayatın her alanında iş bitirici olabilirsiniz. Yaşadığım bir örneği, biraz detaylıca anlatayım. Daha önce çalıştığım bir kurumda, periyodik konferanslar/seminerler vardı, Youtube’den canlı yayın yapmayı önerdim. Fakat teknik imkanlar yeterli değildi, o zamanlar Periscope yoktu tabii. Eldeki malzemelere baktığımda; bir handycam kamera ve bir de tek ses giriş/çıkışı olan bir laptop vardı. Eldeki imkanlarda kolayca bir canlı yayın yapmamız imkansız gibi gözüküyordu.
10 TL’lik USB ses kartıyla mixerden ses girişi sağladım, ses çıkışına da kulaklık takıp, sesi kontrol edebilir hale geldim. Almış olduğum yüksek çözünürlüklü web kamerasıyla görüntüyü Youtube’den yayımladım. Hızlı, düşük maliyetli ve çözüm odaklı bi sonuç elde ettim.
Yaşadığım örnek, donanım alanında gerçekleşti. Yazılım alanında ise çok daha fazla bu tip örnekler görmemiz mümkün. Şiir gibi kod yazmak, kulağa hoş gelse de, o anda çözüm üretebiliyor olmak, sonra bu çözümü kararlı hale getirmek için çalışmak, girişiminizin devam edebilmesi için daha önemli bir hal alıyor.
Standartlara uymamak üzerine konuştuk, belki de asıl konuşulması gerekeni konuşmadık. Yaptığımız her iş etik mi olmalı? Yani, elde etmek istediğiniz bir veriyi, her zaman izinle mi elde etmelisiniz? Yoksa bir parça izinsiz veri toplayıp, sisteminizi geliştirip, izin alma olayını sonraya mı bırakmalısınız? Hangi seçeneği seçeceğinizi söylersem, suçunuza ortak olabilirim, bu yüzden tercihi size bırakıyorum.
Bir de işin korsan yazılım tarafı var ki, en temel sorunlarımızdan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Girişimlerin bütçesi zaten bir hayli sınırlıyken, bir de yüksek yazılım ücretleri karşısında elbette ne yapacağınızı şaşırıyor olabilirsiniz. Bu konuda yapabileceğiniz birkaç alternatiften bahsetmek istiyorum.
- Kullanılacak her yazılım için tek lisans alıp, NComputing benzeri sistemler aracılığıyla birden fazla kişinin çalışabilmesini sağlayabilirsiniz. Performans düşük olacaktır fakat, maliyetler de düşük kalacaktır.
- Ücretsiz alternatifleri deneyebilirsiniz. Açık Kaynaklı Yazılımlar dünyası günden güne büyüyor, ilk aşamada bu yazılımlarla işinizi görebilirsiniz. Alışmış olduğunuz özellikler yeterli düzeyde bu yazılımlarda olmayabilir ya da kullanım kolaylığı yönünden zorlanabilirsiniz, siz girişimcisiniz, bunları göze almalısınız.
- Öğrenciyseniz ya da öğrenci bir yakınınız varsa -ki bu çok etik değil ama girişimcinin kuralı olmaz-, öğrencilere özel indirimlerden faydalanabilirsiniz.
- Son seçenek de, minareyi çalıp, kılıfına uydurmak olacak. Bu maddeyi detaylandırmıyorum, suça teşvikten yargılanmak istemem.
Konu hakkında tekrar bir yazı yazılabilir kanaatindeyim, şimdilik daha fazla uzatmadan sözlerimi noktalıyorum.
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et